Her sabah iki saat uyumamışçasına uyanır, radyoyu açardı. Sabahları yabancı şarkı çalan bir yayın bulmuş, hemen hemen hepsinin ritimlerini ezberlemişti. Yüzünü yıkar hatta kremlerdi. Pantolon giymesi gerekirdi ama yolda giymezdi, işte değiştirirdi. Krem şortunu giyer yola çıkardı. Çıkıp gittiği yer İstanbul trafiğiydi. Bir servise biner, bir buçuk saatlik yol giderdi. İşi uzaktı ama güzeldi. Cam kenarındaki tekli koltuklar arasından en arkanın bir önünde otururdu. Bunun özel bir sebebi vardı, koltuk camın tam köşesine denk gelir, kafasını oraya sokar bir güzel uyurdu. Her tümsekte uyanırdı fakat her kafasını koyduğunda uyuyabilen bir insandı. Ait olmadığı yerleri sevmez, hep aynı kafeye gider, bildiği filmleri tekrar tekrar izlerdi. Bir iki arkadaşı vardı onlar da yıllardır hayatındaki tek dostlarıydı. Bir kızdan hoşlanır, aklında hep onunla yaşardı. İşte bu camın köşesine kafasını sokup uyuduğu koltuk da onun için güvenli bir yerdi. rahatına erdiği bir alandı. Bir gün yine uyanıp krem pantolonuyla ve kremli yüzüyle çıktığında, koltukların değiştiğini ve kafasının o çukura denk gelmediğini fark etti. Belki de çok az uyuyordu ve sadece kafası büyümüştü. Oysa ait hissettiği tüm şeyler baştan aşağı değişmişti.
top of page
Son Yazılar
Hepsini GörBöcekler kaşıntı ve şarabın kıyısında arabalı Gala’nın Salvador delisi yine düttürü. Bir yeni portakal mandolin turuncu yok havada ki...
Etrafta insanlar, bağırıyor. Bazılarının sesi çoktan kısılmış, bazıları meşaleli. Gök kızarmış, bulutlara küsmüş gibi. Maç günüydü o gün,...
O gün cezalıydım. Cıvıl cıvıl havada üçüncü kattan, parkta oynayanları seyrediyordum. Toz toprak dizler, çamurlu eski top. Evet, o topu...
bottom of page
Comments